Çilek Kokulu Silgi

Çilek Kokulu Silgi

Karadeniz Ereğli Turgut Reis İlkokulu… 2/B sınıfı
Sene 1969...
Kaymakamın kızı Seher’i de hatırlıyorum... Maden işçisinin kızı Gönül’ü de…
Noter'in oğlu Bora’yı… Müstahdem Nazik teyzenin oğlu Mustafa’yı da...
Onları tanımasaydınız, hangisi kimin çocuğu anlayamazdınız.
Mustafa kimin oğlu bilemezdiniz.

Çünkü bizi kimse ayakkabılarımıza bakarak ayıramazdı.
Zaten biri siyah, diğeri kahverengi iki çeşit kundura vardı memlekette.
Bir de aynı renginden altı kauçuk bot...
Kızlı erkekli aynı el bezinden imal raf ayakkabıları giyerdik.
Hatta bir iki gün giymez, yanımızda saklar, başucumuza koyardık.
Çünkü bilirdik, üç beş haftaya kalmaz tabanından ayrılırdı.
Seneye de giyebilelim diye hepimizin pabuçları bir-iki numara büyük alınırdı.

Almanya’da işçi olan babası bir gelişinde Handan’a çilek kokulu silgi getirmişti.
Bütün sınıf sırayla kokladık.
Hatta bazılarımız tekrar tekrar kokladı…
Handan’ın çilek kokulu silgisi...
Kokusu hâlâ burnumda.

O zamanın babaları kolay kolay kalp kırgınlığı yaşamazdı.
Gururları ezilmezdi. O yüzden mağrurlardı… Bakışları dikti.
Eşref vakitlerine denk getirip kırk yılın başında isterdik ne isteyeceksek…
En eşrefinde bile, “Bakarız bakalım” derlerdi.
Sonra hep birlikte aylarca bakardık…

Televizyon yoktu.
Hiçbir soytarı zamanımızı çalamazdı.
Belki de bu yüzden çok daha mutluyduk…
Belki bu yüzden vakitlice uyurduk.
Seyyardan iki kaşık dondurma karşılığında nasıl da uslu dururduk…

Düşünüyorum da şimdi, ne güzel bir çocukluk geçirmişiz…
Uykularımızı kaçıran hayallerimiz olmamış, ne iyi...
Özenmeyi bilememişiz, iyi ki öğrenememişiz.
Bir kumaş pantolon, bir çeşit kot varmış sadece...
Anamızın ördüğü hırkadan, süveterden bol ne varmış....

Ve en önemlisi:
Başımızı yastığa koyduğumuzda, özenmekten gözümüz dolmamış…
Gururu kırık babalarımız olmamış.

Biz insana insan olduğu için değer verilen bir zamanda büyüdük.
O yılların dostluklarında, gülüşlerinde, sokak oyunlarında hep bir şey vardı: Eşitlik, samimiyet, güven…
Bugün de aynı inançla çalıştığım yerde, bir felsefemiz var: “Önce İnsan”.
Ayırmadan, ayrışmadan, önce insanın kalbine bakarak yaklaşmak…
Tıpkı Handan’ın silgisini sırayla koklayan o çocuklar gibi, birlikte nefes almak, paylaşmak…

Yıllar sonra, 2003’te kurulan Yeşim Spor basketbol takımımızda baş antrenörlük görevini üstlendiğimde, çocukluğumdaki o sınıfın ruhunu taşıyordum hâlâ.
Çünkü takım olmak da aynen öyle bir şeydi:
Kimsenin ayakkabısına, soyadına bakmadan, birlikte koşmak, birlikte ter dökmek
Ve birlikte başarmak...

Bugün hâlâ en çok özlediğim şey, o önlüğümle beyaz yakamdır.
Bir de Handan’ın çilek kokulu silgisi...

Cem ÇAĞAL

Yeşim Spor Baş Antrenörü / Direktörü